kafora aka şahmat
08-11-2008, 08:12 AM
Amsterdam'ın Merkez Garı
kalabalık. Çıkışta tam karşınıza
tahta perde geliyor. Şehri boydan
boya katedecek bir metro inşaatı.
Taksi durağının önünde gençler
öbeklenmiş. Şöförlermiş. Sırayı
sorunca gülüşme başlıyor. Adresi
anlamaz gibiler. Biri, "Hemen
şurada" diyor. Az ileride arabada
oturan bir şoförü gösteriyorlar.
Türkçe bildiği için yardımcı
olabilirmiş. Adam has Hollandalı!
Durağın kâhyasını takan yok.
Nihayet, gümrah sakallı Arap
yarımadasından bir şoför
arabasına buyur ediyor. "Kardaş"
diyerek istenen adrese bırakıyor...
Yerel makamların Amsterdam'ı
'dünya konukseverlik başkenti'
yapmaya çalıştıkları neden sonra
ortaya çıkıyor. Avuç içi şehirde
şehir içine yolcu almak istemeyen
taksi şoförlerinin kötü örnek
olduğunu herkes söylüyor. Aynı
muamele yerlilere de reva
görülüyormuş.
Amsterdam'da bir gün boyunca
önemli bir forum var. 'Avrupa'nın
İnşasında Kentin Rolü'. Açılış
konuşmasında 'yaratıcı kentler'in
ne menem şeyler olduğu anlatılıyor.
Yaratıcı sınıfın öncü rolü
vurgulanıyor. İstatistikler
gösteriliyor. 'Yaratıcı olmayan
kent' ve taşrayla aradaki açığın
nasıl kapanabileceği üzerinde
duruluyor.
2008 Avrupa'da 'Kültürlerarası
Diyalog' Yılı. Kültürler arasında
yoğun ve sıkı bir alışverişin nasıl
mümkün olacağı araştırılıyor.
Hatta diyaloğa rehber olsun diye
bir 'beyaz kitap' da hazırlanıyor.
Bu çerçevedeki projelerden biri
de 'Avrupa İçin Bir Ruh'. Belki
de Avrupa'nın ahvalini en iyi bu
proje tanımlıyor. Avrupa'nın
her şeyi var. Gümrük birliği, güçlü
ortak para birimi, vatandaşlarının
serbest dolaşım hakkı, hatta
kanunları. Ama Avrupa ruhunun
peşinde. Ruhu olmayan bir toprak
parçası, birlik içinde bile olsa,
ona ne denilebilir?
Akşam Melkweg'de Adalet
İçin Rap programı var. Melkweg
süt ürünleri fabrikasından
bozma bir mekân. 30 yıldır,
sinema dahil sanatın her
türüne kucak açıyor. Rap
konserinin yapılacağı salonun
adı: 'The Max'. Pepsi
Max'den. Bilet alan kapının
önünde kuyruk oluyor. Daha
çok çocuklar, yaşları 9-14
arası. Belli, mekâna sık sık
gelip gitmiyorlar. Arap kökenli
olmalarına rağmen aralarında
Hollanda dilini konuşuyorlar.
Nihayet kapılar açılıyor.
Sahnenin tam karşısına
sandalyeler konulmuş. Önde bir
karışık aile. Baba Filistinli. Anne
Hollandalı. Filistinli görümce.
Daha önde çocuklar. Babanın
boynunda kefiye. Elinde Filistin
bayrağı. Yandaki gençler de
Filistinli. Oturur oturmaz bir
esrarlı cigara sarıyorlar. Salon
giderek kalabalıklaşıyor.
Gecenin sunucusu karaderili. Önce
bir genç hanımı çağırıyor. Filistinli-
Amerikalı bir sinemacı. Filistinli
rap, hiphop müzisyenleri hakkında
çektiği belgeseli anlatıyor. Uzun
uzun.Henüz bitmemiş filmden
parçalarla. Sonra birer birer MC'ler
(rap üstatları) çağrılıyor. Gazze'den,
Ramallah'tan, işgal altındaki Filistin
topraklarından İçlerinde bir İsrailli,
bir Faslı-Hollandalı da var. Sunucu
hepsine tek tek soruyor.
Dinleyicilerden de soru geliyor.
Hemen hepsi pürüzsüz bir İngilizce
ile mücadele için kararlılıklarını
anlatıyor. Rap'le TV aracılığıyla
tanıştıklarını söylüyorlar.
Üzerlerinde kapşonlu montlar.
Saatler ilerliyor. Müzik bir türlü
başlamıyor...
Dünyamız farklı bir yörüngede.
Kültür tartışılıyor, sanat tartışılıyor.
Muhalif sanat tartışılyor. Tartışma,
işin ve eğlencenin önünde. Bir gün
bir kavrayanı çıkar elbet.
kalabalık. Çıkışta tam karşınıza
tahta perde geliyor. Şehri boydan
boya katedecek bir metro inşaatı.
Taksi durağının önünde gençler
öbeklenmiş. Şöförlermiş. Sırayı
sorunca gülüşme başlıyor. Adresi
anlamaz gibiler. Biri, "Hemen
şurada" diyor. Az ileride arabada
oturan bir şoförü gösteriyorlar.
Türkçe bildiği için yardımcı
olabilirmiş. Adam has Hollandalı!
Durağın kâhyasını takan yok.
Nihayet, gümrah sakallı Arap
yarımadasından bir şoför
arabasına buyur ediyor. "Kardaş"
diyerek istenen adrese bırakıyor...
Yerel makamların Amsterdam'ı
'dünya konukseverlik başkenti'
yapmaya çalıştıkları neden sonra
ortaya çıkıyor. Avuç içi şehirde
şehir içine yolcu almak istemeyen
taksi şoförlerinin kötü örnek
olduğunu herkes söylüyor. Aynı
muamele yerlilere de reva
görülüyormuş.
Amsterdam'da bir gün boyunca
önemli bir forum var. 'Avrupa'nın
İnşasında Kentin Rolü'. Açılış
konuşmasında 'yaratıcı kentler'in
ne menem şeyler olduğu anlatılıyor.
Yaratıcı sınıfın öncü rolü
vurgulanıyor. İstatistikler
gösteriliyor. 'Yaratıcı olmayan
kent' ve taşrayla aradaki açığın
nasıl kapanabileceği üzerinde
duruluyor.
2008 Avrupa'da 'Kültürlerarası
Diyalog' Yılı. Kültürler arasında
yoğun ve sıkı bir alışverişin nasıl
mümkün olacağı araştırılıyor.
Hatta diyaloğa rehber olsun diye
bir 'beyaz kitap' da hazırlanıyor.
Bu çerçevedeki projelerden biri
de 'Avrupa İçin Bir Ruh'. Belki
de Avrupa'nın ahvalini en iyi bu
proje tanımlıyor. Avrupa'nın
her şeyi var. Gümrük birliği, güçlü
ortak para birimi, vatandaşlarının
serbest dolaşım hakkı, hatta
kanunları. Ama Avrupa ruhunun
peşinde. Ruhu olmayan bir toprak
parçası, birlik içinde bile olsa,
ona ne denilebilir?
Akşam Melkweg'de Adalet
İçin Rap programı var. Melkweg
süt ürünleri fabrikasından
bozma bir mekân. 30 yıldır,
sinema dahil sanatın her
türüne kucak açıyor. Rap
konserinin yapılacağı salonun
adı: 'The Max'. Pepsi
Max'den. Bilet alan kapının
önünde kuyruk oluyor. Daha
çok çocuklar, yaşları 9-14
arası. Belli, mekâna sık sık
gelip gitmiyorlar. Arap kökenli
olmalarına rağmen aralarında
Hollanda dilini konuşuyorlar.
Nihayet kapılar açılıyor.
Sahnenin tam karşısına
sandalyeler konulmuş. Önde bir
karışık aile. Baba Filistinli. Anne
Hollandalı. Filistinli görümce.
Daha önde çocuklar. Babanın
boynunda kefiye. Elinde Filistin
bayrağı. Yandaki gençler de
Filistinli. Oturur oturmaz bir
esrarlı cigara sarıyorlar. Salon
giderek kalabalıklaşıyor.
Gecenin sunucusu karaderili. Önce
bir genç hanımı çağırıyor. Filistinli-
Amerikalı bir sinemacı. Filistinli
rap, hiphop müzisyenleri hakkında
çektiği belgeseli anlatıyor. Uzun
uzun.Henüz bitmemiş filmden
parçalarla. Sonra birer birer MC'ler
(rap üstatları) çağrılıyor. Gazze'den,
Ramallah'tan, işgal altındaki Filistin
topraklarından İçlerinde bir İsrailli,
bir Faslı-Hollandalı da var. Sunucu
hepsine tek tek soruyor.
Dinleyicilerden de soru geliyor.
Hemen hepsi pürüzsüz bir İngilizce
ile mücadele için kararlılıklarını
anlatıyor. Rap'le TV aracılığıyla
tanıştıklarını söylüyorlar.
Üzerlerinde kapşonlu montlar.
Saatler ilerliyor. Müzik bir türlü
başlamıyor...
Dünyamız farklı bir yörüngede.
Kültür tartışılıyor, sanat tartışılıyor.
Muhalif sanat tartışılyor. Tartışma,
işin ve eğlencenin önünde. Bir gün
bir kavrayanı çıkar elbet.